Bu sene 3.kez ExpoNatura’ya katılıyorum. Fuarın ikinci gününde, haftaiçi olmasına rağmen katılım oldukça iyiydi. Gözlerim bazı firmaları ararken, bazılarını da yeniden görmenin mutluluğunu yaşadım. Genel olarak takıldığım bazı noktaları sizinle paylaşmak istiyorum:
Organik ürünler fuarına katılan ziyaretçiler bile hala
organik ne demek? Doğal ne demek? bilmiyorlar. Çoğu kimse tattığı yiyeceğin ne
içerdiğini paketini çevirip okumuyor bile. Bu nedenle katılımcılar çekinmeden
glikoz şuruplu karışımlarını göğüslerini gererek sunuyorlar, tüketiciler de
sağlıklı diye bu ürünlerden üçer beşer satın alıyorlar. Ağır metaller ve her
türlü zararlı maddeyi içeren saç boyaları vitrinleri süslüyor. Bu sene fuarı
tarhana ve kahveciler sarmış gibi. Tarhana gerçekten sahip çıkılması gereken,
çok yararlı bir fermente ürün ama maalesef ki ürünün yararlı olması nedeniyle
içindeki domatesin nasıl yetiştirildiği ile ilgilenen yok. Ya da yoğurdun nereden
geldiğini sorsanız tatmin edici cevap alamazsınız.
Firmalar beni her sene bilgisiz tanıtım elemanlarını
stantlarına dikerek şaşırtıyorlar. Burası semt pazarı değil ki. İnsanlar sizin
ürünlerinizi ve firmanızı tanımak için geliyorlar. Mesela, bir kahve üreticisi,
“kahve kreması nedir?’ sorusuna “kahve kreması işte” deyip soruyu
geçiştirebiliyor. Organik ile alakası olmayan bir başka kahve üreticisi,
kahvesi menengiç ya da sakızı gibi yararlı maddeler içeriyor diyor kocaman “%100
organik kahve” diyor. Bir ürünün organik olabilmesi için sertifikalı olması
gerekir. Bu fuara katılan üretici bile bundan bir haber ya da daha çok organik
rüzgarından yararlanmak istiyor. Yabancı bir çikolata firması Ayçiçek lesitini
içeren ürünlerini “bu soya lesitini değil ki” zararsız diye satabiliyor. Halbuki
bu sertifikalı organik bir çikolata olsaydı, raf ömrü 1/3’ü kadar olacaktı ve
lesitin içeremeyecekti.
Firmalar zararlı hammaddeler kullanarak sağlığımızı hiçe
sayıyorlar. Ancak biz bilinçli olur, aman ne olacak demezsek, çocuğumuzun eline
tutuşturduğumuz gofretin içindekileri okursak, bir zahmet interneti sadece
yaşadığımız güzel anların gösterişini yapmak için değil, araştırmak için de
kullanırsak belki daha sağlıklı nesiller yetiştirebiliriz. Glikoz şuruplu
ürünleri ihraç edemediğimiz ülkeler, bize glikoz şurubu satamaz.
Fuarda tanıdığım birkaç firmayı sizinle paylaşmak istiyorum:
More than Soap:
Sertifikalı değil ama doğal sabunlar ve kozmetikler üretiyor. Aldığım onlarca
ürünlerinin hepsinin etiketini okudum ve bildiğim zararlı bir maddeye
rastlamadım. Sabunlarının kokuları beni mestediyor. Favorim katı parfüm, bebek
şampuanı, saç kremi, bu sene ilk kez aldığım limonlu katı kremi ve
portakal/greyfurtlu doğal lif içeren sabunu… Elimdeki koku müthiş… Bu sene de
her zaman ki yerlerindeler, hemen girişteler…
Mesirland: geçen
hafta tatil dönüşü Manisa’dan geçerken mesir macunu almak istemiş, elime aldığım
her ürünün glikoz şurubuyla yapılmış olduğunu görünce çok üzülmüştüm. 500
yıllık tarihi olan şifalı macun asıl bileşeni balı içermiyor bile… Neden bal
ile yapanı yok? Neden sadece çayını yapan yok? Derken Mesirland’i gördüm. Zararlı
madde içermeyen karışımları ve çayları var. Vaktiniz varsa ziyaret edin derim.
Egenin: Organik bitki
çayları, zeytinyağı, peynirleri var. Zeytinyağı çok lezzetliydi. Geçen sene
adaçayını da almıştım. Bu markanın sadece organik olmasına güveniyorum.
Eğriçayır: Sertifikalı
organik bal ürünleri satıyorlar. Propolisli göz kremlerinin kokusu müthiş. Bir de
organik diş macunlarına bayılıyorum.
Bitki Sandığı:
Maalesef bu sene fuarda göremedim. Halbuki karakafes otu kremini ve gülsuyunu
alacaktım.
Geleneksel Pazar: Maalesef
onlar da bu sene yoktular.
İyi üreticileri desteklememiz gerektiğini düşünüyorum. Onları
destekleyelim ki, üretmeye devam etsinler…
Hiç yorum yok :
Söyleyecek sözünüz mü var?